İNGİLTERE-LONDRA İKİNCİ KISIM

 LONDRA İKİNCİ KISIM




İlk kısımda yer alan gezilecek yerleri bulabileceğiniz yazımın linkine buradan ulaşabilirsiniz.

 https://bit.ly/3bRbcef

3.GÜNÜN DEVAMI

Günün öğleden öncesini kapsayan gezimizin detaylarını Londra ilk kısım yazımızda bahsetmiştik. Kısa bir hatırlatma olarak en son St Paul Katedral'i gezmiştik. Bundan sonraki planımız,  Londra Köprüsünü geçerek hem yerel halkın hem de turistlerin uğrak noktası Borough Markette yemek molası vermekti. Burası Avrupa'da sıkça görmeye alışkın olduğumuz çeşitli mutfakların örneklerini göreceğiniz, ister elinize alıp devam edebileceğiniz ya da ortak masalarda karnınızı doyurabileceğiniz yerlerden biri. Biz de hakkımızı Asya mutfağından yana kullandık. Londra'da Asya'dan gelerek hayatlarını burada sürdüren çok fazla insan var. Etrafta bu kültürlere ait göreceğiniz restoranların ya da yemek yerlerinin sayısı bu sebepten oldukça fazla. Karnımızı doyurmanın keyfine bir de günün sonlarına doğru kendini gösteren güneşin parıltısı eklenince Tower Bridge için motivasyonumuz tavan yapmıştı. Yolumuzun üstünde görmeyi reddedemeyeceğiniz ihtişamı ile The Shard karşımızdaydı. Avrupa'nın en yüksek gökdeleni olan bu bina, seyir terası, otel ve de iş yeri olarak hizmet veriyor. Bu binanın etrafında oldukça fazla iş merkezi de yer alıyor. Nerede bu beyaz yakalar diyen bizler, İstanbul'un Maslak bölgesine benzettiğimiz lokasyonundan günün son turistik durağı meşhur Tower Bridge üzerinde alıyoruz soluğu. Yapımına uzun yıllar harcanmış olan bu köprü karşılıklı duran 2 kuleden oluşuyor. Hem yaya hem araç trafiğine açık olması da bizim gibi turistlerin en büyük şansı. Açılır kapanır mekanizması ile şehrin iki yakasını birleştiren bu köprüde bir fotoğraf çekmeden dönmeyiniz:) 


The Shard

Tower Bridge

Tower Bridge


Bugünkü duraklar uzun gökdelenler, kuleler vs olunca biz de akşam yemeği için terastan şehre bakabileceğimiz bir yer olsun istedik, havaya girmiştik bir kere:) Sky Pod Bar da günü omuzlarda tamamlamaya yardımcı oldu. Yarın yine yoğun, yarın yine dolu dolu:)

4.GÜN

Londra gezimizin sonuna yaklaşıyorduk. Dolu dolu son günümüz. Lafı çok uzatmadan, hala nasıl gitmezsin dediğiniz Hyde Park yolunda olduğumuzu belirteyim:) Hyde Parkı ve yakınındaki Notting Hiil'i bugüne yani cumartesiye atmamın tahmin edersiniz ki bir nedeni var. Portobello caddesinde kurulan pazarı görmek için Hyde Park'a kavuşmayı biraz erteledik. Sabah erken saatlerde vardığımız bu büyük parkın ucu bucağı yok. Spor yapanlar, yürüyüşe gelenler, kitap okumak için tercih edenler ve de turistler. Televizyonlarda İngilizlerin park kültürünü en derinden deneyimlediğimiz yer diyebilirim. Büyük yıllanmış ağaçların yanı sıra çok geniş çimlik alanlara sahip. Ortasında yer alan gölü ve ördekleri de masalsı bir hava veriyor. Londra'nın en büyük kraliyet parkında turistik gezilere de ara vermenize imkan vermeyen Kensington Sarayı bulunuyor. Vaktiniz varsa listenize eklemenizi öneririm. Bir diğer önerim de kendinizi Kraliçe'nin yerine kısa bir süre de olsa koymanıza yardımcı olacak. Beş çayı kavramını hepimiz biliriz, Hyde Park içerisinde yer alan kafeden aldığımız sütlü çayımız ve Kraliçenin tercihi olan tereyağı ve marmelat ile servis edilen kurabiyesinin tadına baktık.



Hyde Park

Hyde Park

Kısa bir molanın ardından Hyde Parkın kuzey batı çıkışına doğru ilerliyorduk. Sıra sıra renkli evleri ile bilinen ve cumartesi günleri kurulan pazarı ile de yerel halkın uğrak yeri olan Notting Hill'deyiz. Hediyelik alışverişleri henüz yapmayanlar ya da ikinci el ya da vintage ürünlere ilgi duyanlar için Portobello caddesindeki pazar sizin için kurulmuş. Notting Hill ismini çoğunuzun Hugh Grant ve Julia Roberts'ın başrolünü oynadığı ünlü filmden hatırlayacaksınız.  Onun önünden de fotoğraf çekmeden geçmek istemedik.

Notting Hill

Notthing Hill

Yavaş yavaş bu lokasyondan ayrılıyor, günün geri kalanını geçireceğimiz Covent Garden tarafına doğru yol alıyoruz. Kaba bir şekilde gezdiğimiz Oxford Caddesi, Soho ve China Town bölgelerini karış karış gezme zamanı. Bu noktada müsatilik durumunuza göre 3 müze önerisi paylaşmak istiyorum. Tate Modern(Ben uzun uzun gezecek kadar motive olamadım maalesef ama bir hayli ünlü), Albert and Victoria Muzesi ve de Doğa Tarihi Müzesi. Merakınız ve planlamanıza bağlı olarak aklınızda bulunsun derim. 

Şimdi metroya binip Piccadilly Circus'a gitme vakti. Birbirine çok yakın meydanları ve caddeleri buradan başlayarak gezeceğiz. İlk olarak açlığımız bastırması için daha önce gelenlerin tavsiyesi olan Chipotle restoranına gidiyoruz. Meksika mutfağının demirbaşlarını büyük porsiyon ve makul fiyatlarla sunan Chipotle'de karnımızı tıka basa doyuruyoruz. Akşam saatlerine kadar sokakların tadını çıkararak, mağazalarına bakarak, alışverişler yaparak geçiyoruz. Yemek için seçtiğimiz yer Covent Garden'da yer alan  Crown & Anchor olunca orayı sona bırakmak istedik. 







En iyi Fish & Chips burada mı yenir bilmiyorum ama lokasyonu, iç dekorasyonu ile de bizim gayet güzel bir akşam geçirmemizi sağladı. En iyilerden öneri isterseniz Poppie's Fish & Chips listenizde olsun derim. Yemeğe gelmeden önce methini çok duyduğum harika kurabiyeler yapan Covent Garden'da bulunan Ben's Cookie'ye de uğramıştım ve fıstık ezmeli sıcak sıcak servis edilen kurabiyesine bayıldım. Milyonlarca çeşit arasından damat zevkinize uygun olanı denemeden geçmeyin. Covent Garden, sokak sanatçılarına ve gösterilerine de günün her saati ev sahipliği yapıyor. Bir çok mağazayı da barındıran keyifli bir akşam için tecrübe etmenizi önerdiğim bir yer.





5.GÜN

Bir tatilin daha son gününe uyanmıştık. Uçağın akşam olmasının avantajını sonuna kadar kullanacağım, güzel planlanmış bir gün vardı önümüzde. Kahvaltı sonrası hazırladığımız bavulları resepsiyona bıraktıktan sonra her gün 11:00 sularında gerçekleşen askerlerin devir teslim töreni için Buckingham Sarayına doğru yol almıştık. Bir hayli önden gitmekte fayda olduğunu geldiğimizde kalabalığı görmemizle anlamıştık. Bolca polis gözetiminde, sizi düzene iten bir şekilde beklemeniz bekleniyor. Sarayın önü, meydandaki Victoria Anıtı etrafı insanlarla dolmuştu. Töreni izlemenin dışında sarayı gezmek isterseniz bazı bölümleri yılın belirli aylarında(Ağustos-Eylül) ziyaretçilere açık. Haziran ayında bizim payımıza düşen sarayın dıştan muhteşem görünüşüne gelenek haline gelmiş olan devir teslim törenine şahit olmaktı.


Buckingham Sarayı




Victoria Anıtı

Kırmızı üniformaları, siyah kürklü göz alıcı şapkaları ile askerler görünmüştü. Siyah atlı bir askerin öncülüğünde nizami bir şekilde önümüzden geçerek sarayın içerisine girdiler. Oldukça kalabalık olduğunu fotoğraflardan da anlayabilirsiniz; çekim yapmak da güzel kareler yakalamak da biraz oldu. 

Buckingham Sarayı


Londra'nın ilk kısmında Hyde Park ve St Regent's Park'ı gezmiş ve öve öve de bitirememiştik. Bunlara bir yenisini eklemek için sarayın yanı başındaki St James Park bir alternatif. Her şehirdeki olmazsa olmasın Hard Rock Cafe'ye de bir o kadar yakındık. Son gün yine geleneği bozmamanın keyfi ile şehre veda zamanı gelmişti.


Londra ilk kısım yazımda anlattığım yerlerden bir kaç fotoğraf daha...:)












Yorumlar

Sg dedi ki…
uzun bir aradan sonra bir çırpıda okudum.eline diline sağlık...

Bu blogdaki popüler yayınlar

İSVİÇRE-ZÜRİH & LUZERN

İTALYA Bolonya

İZMİR 2023(Alaçatı-Urla-Sığacık/Seferihisar)