ALMANYA-DÜSSELDORF

Düsseldorf

Sayısız şehrini görmek istediğim Almanya’ya ilk seyahatim, çok sevdiğim arkadaşımın yeni bir hayat kurmak için gittiği Düsseldorf şehrine oldu. Öncesinde bu şehri, iş amaçlı kurulan fuarlara katılan arkadaşlarımdan duymuştum ancak turistik bir seyahat için tercih edilir mi pek fikrim yoktu. Berlin’i de görmüş biri olarak Düsseldorf’un yeterli bilinirliği olmadığı için Almanya'nın popüler rotaları arasına girememiş olmasından dolayı üzüntü duyduğumu belirtmek isterim. Bu yazı ile de umuyorum listenize eklemenize vesile olurum. Şehrin adını ilk kez duyanlar için biraz şehri anlatacak olursam Köln’e yakın olmasından mıdır bilmem ama Türk yoğunluğunun fazla olduğu şehirlerden bir tanesi. Yeşil alanı bol, düzenli ve Ren nehrinin kıyısında konumlanmış ortalama 600.000 nüfuslu bir şehir. Dediğim gibi arkadaşımızın taşınması bu geziye vesile oldu ve de 2 arkadaş çabucak karar verip Mayıs sonuna bilet aldık. Her ne kadar bize içeriden tavsiye verecek kişiler olsa da araştırma yaparken, buraya kadar gelmişken Köln’e uğramadan gitmeyiz diyerek kafamızda 1 günü oraya ayırmıştık. 1 günlük Köln turumuzu ve merkezden uzak keşiflerimizi ayrı bir yazıda sizlerle paylaşacağım. İlk hedefimiz Düsseldorf:)

Düsseldorf Havalimanın’dan çıktıktan sonra adeta Antalya’nın sıcağını aratmayan bir havada şehre merhaba dedik. Sadece sıcağı tanıdık değildi. Özellikle Havalimanında çok fazla Türk personel vardı. Bir de karşılayan arkadaşımız Türk olunca hala Türkiye’de miyiz acaba diyorduk ki arkadaşımızın sevgili Alman eşi Avrupa topraklarına ısınmaya başlama noktasında bize yardımcı oldu:) Burada kısa bir not iletmek istiyorum. Avrupa’daki çoğu şehir arasında mesafeler bizim alıştığımızdan çok farklı. Eğer ki uygun fiyatlı Köln bileti bulursanız da, şehir değiştirmem gerekecek yol uzar diye düşünmeyin. Bu şehri gezmek için de çok güzel bir bahane yaratmış olursunuz. Düsseldorf Havalimanından devam edecek olursak çok uzun sürmeyen bir yolculuktan sonra yerleşmemiz için bizi otelimize bıraktılar. Bizim kaldığımız bölge Königsallee, daha çok pahalı mağazaların olduğu bir bölgeydi. Otelimiz, bulunduğu bölgenin de adını almıştı olan NH Düsseldorf Königsallee.  Ortalamanın çok üzerinde olmayan fiyatı, mükemmel kahvaltısı ve şık odaları ile kesinlikle pişman olmayacağınız bir seçim. Bekletmemek ve bir an önce gezmeye başlamak için hızlıca yerleşip arabada yerimizi aldık. Bu gezimizin de günlere bölünerek anlatımının daha keyifle okunacağını düşünüyor ve öğlen indiğimiz bu şehirde ilk gün neler gördük anlatmaya başlıyorum.


Benrath Sarayı

 1.GÜN

İlk hedefimiz, yaya olarak gidemeyeceğimiz Benrath Sarayıydı. Yeşilinin bol olduğunu bildiğimiz Almanya, saraya giderken geçtiğimiz yollar ile bizi ikna etmeye başlamıştı. Barok mimarisinin etkilerinin göründüğünü ve daha önce gezilen saraylara nazaran daha yalın mimariye sahip olduğunu söyleyebiliriz. Birbirinden güzel heykeller ile dolu bahçesi, ortasındaki bakımlı göleti, yürüme alanları ve müzeleri ile şehre hemen ısınmamızı sağlamıştı. Gündüz gözü ile burayı aradan çıkarttıktan sonra Altstadt yani eski şehir merkezine geldik. Biraz etrafa göz gezdirdikten sonra acıktığımızı fark edip Almanya’ya daha önce seyahat edenlerin bildiğine emin olduğum bir yere gittik. Block House! Henüz denemeyenler için ise atmosferi, lezzeti ve fiyat performans dengesi ile kaçırılmaması gereken bir yer olduğunu özellikle vurgulamak isterim. Berlin gezimde de burada mola vermiş ve arkadaşımın da teşekkürünü alarak mekandan ayrılmıştık. Güzel bir salata, doyurucu bir et, kumpir patates ile biraya 25 Euro civarı bir şey vermiştik. Burada Euro olmuş neredeyse 10 TL, 250 TL’nin neresi uygun demeyelim lütfen. Euro ile çarpmayı uzun zaman önce bırakmış olmamız lazım:)  Kendi para birimlerinden değerlendirildiğinde o tarz bir yer için makul bir tutar ödüyorsunuz. Farklı konseptleri tercih ederek, pizza ya da hot dog yiyerek tabii ki daha uyguna çıkabilirsiniz. 


Yeme-içme konusundan söz açılmışken Almanya’da en çok biranın tüketildiğini söylememe gerek yok. Bu da pub kültürünün gelişmesine ve yaygınlaşmasına imkan vermiş. Biz de Düsseldorf’ta günümüzü yerli halkın tercih ettiği şekilde sonlandırmaya karar verdik ve de eski şehirde çok güzel bir Pub'a geçtik. Uerige, bu şehre gelenlerin uğradığına emin olduğum yerlerden bir tanesi. Ren nehri kıyısına doğru giderken sokak içerisinde bir yer. Akşamları sadece ayak üstü bir bira içip dağılmak isteyen arkadaş gruplarının da tercih ettiği bir yer. Biz de aynı öyle yaptık ve envai çeşit biranın içinden seçtiğimiz “Alt Bier”’ ile hem arkadaşlarımızın yeni hayatına hem de tatilimizin ilk gününe kadeh kaldırdık:) Üzerine meşhur Killepitsch liköründen içerek dinlenmek üzere otelimize geçtik. Likör sevenlerin ve değişik tat arayanların sevdikleri için alacağı orjinal hediyelerden bir tanesi aynı zamanda.

 


2.GÜN

Bir sonraki gün Cuma idi ve o günü gündüz 2 arkadaş turist olarak geçirecek; mesai bitiminde ise favori çiftimizin evine çok yakın bir pizzacıda yemek yiyecektik. İşte şimdi bizim listeler ortaya çıkacaktı. Aslında kahvaltıyı dışarıda yapmayı planladığımız için otel ile kahvaltı hariç anlaşmıştık. Ancak kendileri bir anda bize bugün “bizdensiniz” diyerek bir sürpriz yaptılar ve  mükellef denebilecek bir kahvaltı sayesinde Düsseldorf hatıralarımıza güzel bir anı daha eklememizi sağladılar. Karnımız tok, sırtımız pek gezmeye hazırdık. Camdan dışarı baktığımızda dünkü hava da yağmur sıcağıymış dedirtecek kapalı bir hava ile karşılaştık. Şemsiyelerimiz elimizde ilk başta otelimizin yakınlarından gezmeye başladık. Königsalle bölgesini keşfedip, ufak tefek alışverişler yaptık. Sonrasında biraz kurumak ve enerji depolamak için kahve-tatlı molası verdik. Almanya'ya gidenlerin sık başına gelen olaylardan tabii ki biz de tecrübe ettik. Özellikle servis sektöründe çok fazla Türk çalışan var. Biz İngilizce şundan bundan istiyorum derken sizi uyarıp Türkçe konuşabilirsiniz diyerek tüm İngilizce geliştirme hevesinizi kırabiliyorlar:) Kısa bir turun ardından şehrin ne kadar düzenli ve temiz olduğuna kanaat getirmiştik. Sokaklarında hem sakince dolaşabiliyor hem de yeni nesil bina sayısının azlığına hayret ederek geziyorduk. Bu bölge biraz İstanbul'un Nişantaşı sokaklarını andırıyor. Yerleşimin yoğun olduğu ve pahalı mağazaların vitrinlerine bakarak geçeceğiz bir yer. Düsseldorf'un simge yapılarından Tritonenbrunnen Çeşmesi de Königsalle Caddesinin sonunda şehrin içinde görmekten keyif alacağınız bir yapı olarak karşınıza çıkıyor. Özellikle akşam saatlerinde ışıklandırılmış halinin çok daha güzel bir fotoğraf karesi sunacağını belirtmek isterim.

Tritonenbrunnen Çeşmesi

Dün hızlıca tur attığımız yerleri şimdi yaya olarak sindire sindire gezmeye başlıyoruz. Ren nehrine doğru inerken yönümüzü Carlstadt’a çeviriyoruz. Burası çok turistik olmayan, Almanların meyve sebze alışverişlerini yaptığı, daha çok “çarşı” diye tabir edebileceğimiz bir yeri. Mimari olarak daha çok Barok tarzı yapıları ile dikkat çeken bu bölgeyi görmedik demiyoruz ve Ren nehrinin kıyısına doğru hızla ilerliyoruz. Biraz da karnımız acıktığı için bir an önce Alstadt bölgesinde yan yana barların sıralandığı ve hatta dünyanın en uzun barı ünvanını alan bu bölgede doyabileceğimize inanıyoruz. Kapalı havaya rağmen upuzun Ren nehrini görmek ve ona karşı biralarımızı yudumlayarak dinlenmek bizi kendimize getiriyor. Bu gezimin ilginç yanı da erken saatlerde dek geldiğimiz damadın bekarlığı veda eğlencesiydi. O saatte bu kadar sarhoş olabileceklerine inanamadığımızdan gece keyifliydi bitirmek istemediler herhalde diye düşündük:) Hemen manzara fotoğraflarımızı da çektikten sonra, yağmurun durmasını da fırsat bilerek kıyı boyunca yürüyoruz. Düsseldorf’ta çok fazla meydan olduğunu söylemiştim. Burgplatz da onlardan bir tanesi. Burası trafiğe kapalı olup geniş alana yayılmış Kale Meydan olarak da isimlendirilen bir yer. Nehrin kenarında yürüyüş yapabileceğiniz, güvenle bisiklete binebileceğiniz sakin bir alan. Dilerseniz buradaki deniz müzesini de gezebilirsiniz. Hala bir kilise gezmemiş olmamıza şaşıranları daha fazla bekletmiyor ve ilk ziyaretimizi St Lambertus’a yapıyoruz. Gotik mimarinin etkilerini görebileceğiniz bu kilise, hem girişinde dini heykel motifleri hem de içerisindeki duvar oymalarının ihtişamı sebebiyle gezmeye değer. Gittiğimiz yerlerde şehri yukarıdan görebileceğiniz ve fotoğraflayabileceğiniz bir yapı illa ki çıkacaktır. Düsseldorf’ta da bu kural değişmiyor ve Rheinturm(Ren Kulesi) 240 metre yükseklikten şehrin tadını çıkartabilmeniz için sizleri bekliyor. Akşam yemeği için dönüşe geçmeden önce şehrin en büyük meydanı Marktplatz’a uğruyoruz. Ben denk gelemedim ancak festivallerin bir çoğuna ev sahipliği yapması ve noel pazarları ile biliniyor. Tam ortasında inşa edilmiş Jan Wellem Heykel'i fotoğraf karenize hareket katıyor.


Markplatz

Etrafta olan hediyelik eşya dükkanlarından hatıra için bir şeyler almayı da ihmal etmiyoruz. Hareketli bir günün sonuna doğru geldiğimizi acıkmaya başlamamızla anlamıştık. Hemen mesaisi biten arkadaşlarımızın evine yakın bir pizzacıda aldık soluğu. İsmi hafızalarda kalmak için fazla Almanca. Principale Lindenstrasse Düsseldorf:) Kocaman pizzaları, lezzeti ve kareli örtüleri ile çok sıcak bir mekandı. Fiyatlar ortalama, akşam yemeği için içki dahil 15-20 Euro gibi bir paraya karnımızı tıka basa doyurmuştuk. Bunun üzerine tatlı olarak ne yapsak dedik ve Türkiye’den sipariş üzerine getirdiğimiz baklavayı evde demlediğimiz çayımızla afiyetle yedik. Yarın kalan birkaç yeri daha gezdikten sonra, şehrin dışındaki gizli cennetlere gideceğimizin sözünü aldık ve huzurla uyuduk.

3.GÜN

Düsseldorf şehir merkezindeki son günümüz. İlk olarak karnımızın doyacağı açık büfe bir kahvaltı mekanında buluyoruz kendimizi. Adı “Alex Dusseldorf”. Türkiye’yi aratmayacak çeşitler ve aklımda kalan kocaman kahve fincanları ile vaktimiz olsa da yine gelsek diyerek ayrıldığımız bir mekan oluyor. Bu noktada, sokaklarda yeterince zaman geçirdiğimiz için çoğu Avrupa kentinde yayaların trafik ışıklarına olan hassasiyeti Düsseldorf'ta da gözümüze çarpıyor. Adeta "Alman Disiplini" burada da kendini göstermiş diyor ve ucu bucağı görünmeyen yoldan tek bir araba geçmezken bile yayalar için yeşilin yanmasını sabırla bekliyoruz. İki Türk gezerken biraz daha esnek olsak da ciddi cezalar gelebileceğini duyunca biz de bir anda kurallara uyma konusunda daha duyarlı hale geliyoruz:) Konuyu çok dağıtmadan kaldığım yere geri dönüyorum. Nereler kaldı diye listemize baktıktan sonra, tek tek hepsini gezecek şekilde planlamamızı yapmıştık. Bu yazımda diğer yerlere nazaran daha az görkemli kilise ya da müzelerden ya da büyük parklardan bahsettik. Açığı bugün biraz kapatmaya çalışacağız ama bu şehir sanata doyalım diyeceğiniz bir kent olmasa da yukarıda fark ettiğiniz gibi onlar olmadan da fazlaca dolu geçirebileceğiniz bir yer. Havanın da güzel olmasını fırsat bilerek parkların tadını çıkartalım; iyice yorulalım ve öğlen yemeği planladığımız Schnitzele yer açalım istedik. En kolay ulaşacağınız park Hofgarten. Arkadaşımdan da duyduğum kadarıyla burası Almanya’nın ilk ulusal parkıymış. Gerçekten çok bakımlı, büyük ve hoş vakit geçirebileceğiniz bir yer. Parkta keyifli bir yürüyüşün sonunda aradığımız müzelere ve kiliselere de yaklaşmış oluyoruz. Kunsthalle, ve K20 Kunstsammlung Nordrhein-Westfalen müzelerini zevkinize ve vaktinize göre gezebilirsiniz. Yemek öncesi son duraklarımızı St Andreas ve Protestan Kilisesi olan Neanderkirche olarak belirlemiştik. Mumlarımızı dikmiş ve dileklerimizi dilemiş olmanın verdiği huzurla rotamızı Eski Şehirdeki Schwann Restoranına çevirmiştik. Alman mutfağında da yer bulan Schnitzeli burada da denemeye karar verdik. Tavuğu çok lezzetli ve bir kişi için de porsiyonu oldukça büyüktü. Patates ile servis edilmesine alışık olduğumuz Schnitzel'in yanında farklı olarak orman meyveli sos da verilmişti. Ancak şunu söylemek isterim ki Viyana’ya gittikten sonra yanında verilen patates anlamında Viyana tarzının eline su dökülemeyeceğini anladım. Hangisi doğrusu bilemiyorum ama bu yemekten de tıka basa doyarak ve başkalarına önerecek kadar severek kalktık.


Yavaş yavaş Düssedorf merkezindeki gezimizin sonlarına geliyoruz. Zaman bulabilenler ve ilgilenenler için önerilerle yazımı noktalamak isterim. Hava puslu değilse Ren nehrinde bot turu, şehri bir de farklı yönden görebilme imkanı sunacağı için keyifli olacaktır. Özellikle Köln-Düsseldorf arası olan turları öneriyorum. Çocuklu ailelerin de ilgisini çekebileceğini düşündüğüm için bu şehirde de çok güzel bir hayvanat bahçesi olduğunu hatırlatmak isterim. Bu gezimizde bazı parkları atlamak zorunda kaldık ama size önerim Nord Park ve Volksgarten’e yolunuzu düşürmeye çalışın. Bir de, Almanya denince ilk akla gelen şeylerden biri olan otomobil ile ilgili bir şey yok mu diyebilirsiniz. Olmaz mı? Klasik ve modern arabaları birlikte görebileceğiniz Classic Remise Düsseldorf Müzesi tam size göre. Benim bu şehir için söyleyeceklerim bu kadar. Umuyorum Almanya'da yeni bir rota bulmanın mutluluğu ile yazımı noktalıyorsunuzdur. Şimdi ise boş bir sayfa açarak gezimin kalanını yazmak için müsaadenizi istiyorum.

**Pratik Bilgiler

  • Düsseldorf Uluslararası Havalimanı şehrin tek havalimanı olup merkeze ortalama 6 km uzaklığındadır
  • Düsseldorf şehrinde de Almanya'nın tüm şehirlerinde olduğu gibi para birimi Euro'dur.
  • Almanya'ya Schengen Vizesi ile giriş yapılabilmektedir.

GALERİ



Königsallee


Burgplatz


Eski Şehir Nehir Kenarı


Block House

Eski Şehir Meydanı

Benrath Sarayı

Yorumlar

Gg dedi ki…
Benim de listemde vardı bu ikili ama tik atamadım henüz. O yüzden biraz heyecan biraz da buruk okudum. Teşekkürler paylaşımınız için
Unknown dedi ki…
Gitmeye can attığım yerlerden birini sanki gitmişcesine yaşadım. Teşekkür ediyorum.
Unknown dedi ki…
Düsseldorf'a çok uzun yıllar önce, uluslararası Plastik Fuarını ziyaret etmek amacıyla, neredeyse günübirlik bir iş ziyareti yapmıştım. Anlaşılan o ki, buraya bir kez daha yolumuz düşerse, en az 1-2 tam gün ayırmak gerekecek.
Sg dedi ki…
Doğrusu Almanya turistik seyahatlerde pek de aranılan bir yer değildi, bu nedenle birazda çekinceli olarak yazına başladım. Ama Dusseldorf özellikle de ülkenin özel turistik bir sehri olmamasına karşın beni imrendirdi. Sanki nereye gitsen biz de ayni sekilde zevk alacağız beğenicez gibi geliyor insana...devam diyorum...
İsmail ÇELİK dedi ki…
Yine harika bir anlatım diyorum..

Bu blogdaki popüler yayınlar

İSVİÇRE-ZÜRİH & LUZERN

İTALYA Bolonya

İZMİR 2023(Alaçatı-Urla-Sığacık/Seferihisar)